Önderlik Değerlendirmeleri,  Rêber APO

Başarı Yoluna Giren Parti Militanlığı Kesin Zaferi Kazanır

Önderlik gerçeği, PKK’de halen büyük belirleyiciliğini sürdürüyor. Ben kendim bunu temsil ediyorum ve sizleri bu halinizle PKK büyüklüğüne, PKK’nin itibarına asla ortak ettirmem. Nitekim ettirmiyorum da. Yalnız kendimi değil, PKK’yi de savunuyorum. PKK’nin de savunulacak bazı değerleri vardır. Bu halinizle bu halkı da size karşı savunacağım. Çünkü bu halk artık PKK’yi izliyor, PKK halkındır. Yetmeyen adamın, yönetemeyecek adamın bu halkın üzerinde yeri olamaz. Bu kişi ne PKK’nin kitlesini, ne PKK’nin halkını, ne de ulusunu yönetebilir. Bunun için de düşünce gücünü, politik terbiye gücünü ve onun somut ifadesi olarak yönetebilme gücünü göstereceksiniz. Saflığa, mütevazılığa vurarak, “Bakın, ben ne kadar halim selim, ne kadar saçı başı ağarmış bir kişiyim, ne kadar adım ünüm var” veya “Bazı işlerde ne kadar etkiliyim” demekle hiç kimse PKK’de ne merkez ne de yönetim olur. PKK’nin yönetim ustalığı, PKK’de merkez olmak çok büyük bir öneme haizdir. Eskiden evliyalaşma, kırk yıllık çile doldurma derlerdi; işte bu öyle bir çabayı gerektirir. PKK’nin büyük yönetim ustalığı, özellikle çalışma tarzı ve hitabıyla cansızı bile harekete geçirir. Bunu göstermediniz mi, hiç kimse sizi PKK’de yönetim olarak, komutan olarak kabul edemez.
Aklınızı başınıza toplayın. Şimdiye kadar bir iki delilik yaptınız, akla hayale gelmeyecek dayatmalarda bulundunuz; ama yarın bunun da hesabı sorulur. Eğer aklınız başınızda ise, hiçbir şeyin PKK’de karşılıksız bırakılamayacağını bilmeniz gerekiyor. Kaldı ki, devrimin kendisi de hesabını sorar. Çünkü devrimin doğasında kendisi ve onunla çarpışanların savaşı ya lehte ya da aleyhte sonuçlanır. Her devrim böyledir. Bir devrime yanılgılı katılanlar, er veya geç acımasız bir sonla bunu öderler. Bu devrimin doğasıdır ve benim olup olmamamla da ilgili değildir. Örneğin, ben şöyle veya böyle ortadan kalktım diyelim. O zaman bu anlayışlarla başınıza gelebilecek olan nedir? Dürüst olan bazı yönleriniz var; aynı zamanda bazı kurnazlar, bazı hırsızlar, bazı kariyeristler, bazı zavallılar var; bütün bunlar birbirine girer. Böyle olunca da önce bol bol parçalanma olur, ardından bazıları uzlaşır, bazıları da birbirine girişir. Kariyerist olan çok imkânı etkisi altına alır; köle olan, zavallı olan da çok kolay saf dışı bırakılır. Kadın eski kadın, ağa eski ağa, Kürt eski Kürt olarak biter ve sonuçta hepsi kaybeder. Şu andaki merkezi yönetim düzeyiniz bunu kaçınılmaz kılıyor. Düşman da zaten “Bu bir kişinin savaşıdır, o kişi gitse diğerleri çantada keklik” diyor. Çünkü siz merkezileşmeyi ve yönetim kadrosu olmayı fazla beceremiyorsunuz.
Yaptığınız akıl almaz hatalar ve yetmezlikler düşmana umut veriyor. Hazır ekmeğinizi bile elinizden alıyorlar, sıradan bir köylü gelip hazır paranızı götürüyor. Böyle yüzlerce örnek var. Neden biraz vicdana gelmeyecek ve gerçekleri görmeyeceksiniz? Peki, durum bu iken, yaşamınızın garantisi nedir? Şunu diyeceksiniz: “Biz yaşamdan çoktan vazgeçmişiz, sen istediğin kadar söyle, biz biraz hatır için seninle yürümeye evet diyoruz, ama aslında biz her şeyi bırakmışız.” Bu da gerçeğinizin bir yanıdır. Sizin öyle fazla yüksek iddialarınızın olmadığını biliyorum. Ve bu son zamanlardaki sürüklenmeniz de, “Acaba elimize bir şey düşer mi?” sorusu temelindedir. İşte erken iktidar hastalığı budur.

Benim en etkin yönüm, iyi bir yönetici olmamdır

Bazı PKK kariyerleri var. PKK biraz devletleşmeye doğru gidiyor. Siz ise “Acaba bize de bir yer düşer mi?” diyerek sürükleniyorsunuz; yoksa devrimin özüne anlam verip çalışmalara yüklenerek yürümüyorsunuz. Çoğunuzun durumu böyledir. Bazıları da feodal namus anlayışı gereği, “Ben kopamam, çünkü şehit yakınım vardır; bir Önderlik var, ona söz verdik” diyor ve bu yüzden sürükleniyorlar. Bir söz vermiş, bu onun için bir feodal namus sözüdür ve sonuna kadar gider. Bazıları işin farkında değildir, düpedüz sürü gibi sürükleniyor. Çoban giderse onları da kurt kapar. Onlar da bunu bekliyorlar. Fakat bunların hepsi yanlıştır ve PKK militanlığına yakışmaz.
Peki, bütün bunlar nasıl önlenir? Yüksek düşünce gücü ve bunun karakteri, özellikle yönetim sanatında yetkinleşmeyi ister. Bunun başka yolu yoktur, başka çaresi de bulunmamıştır. Benim en etkin yönüm, iyi bir yönetici olmamdır. Yönetim hassasiyetleri bende çok gelişkindir. Çok dinamik bir yöneticiyim. Beni etkili yapan şey, en sıradan bir ihtiyacı bile gidermem ve her işle uğraşmamdır. Ben sizin gibi silah kullanamıyor, sizin gibi komutanlık yapamıyorum. İşleri yönetme, benim için tutku düzeyindedir. İlişkilere ve insanlara yetişmek, onlara yön vermek ve onları yola koymak benim için her şeydir. Sizin için ise ilişkiler, günlük örgüt ve yönetim işleri fazla değer vermediğiniz işlerdir. Halbuki en hassas olmanız gereken işler yönetim işleridir. Yönetim işleri, işlerimize ve görevlerimize hakim olmak, onları koruyup geliştirmek, kolay kaybetmemek ve savaştırmaktır. Şu anda bize en çok gerekli olan bunlardır.
Tam da bu noktada “Yönetim işleriyle ilgilenmeyiz” diyorlar. Bir köşeye çekilip sigaralarını tüttürürler. Halbuki biraz ilgiyle baksalar orada altın gibi bir işin bulunduğunu görürler; ancak bunları görmez ve anlamazlar. Adam bir sigaraya alışmıştır, yarım saat sigarasını kestiğinizde isyan eder. “Zindanda bile yıllarca direnen, sigaraya boyun eğiyor” diyorlardı. Yıllarca o kadar direniyorsun, ancak bir sigaraya nasıl teslim oluyorsun? İşte bu, kişilikteki büyük çarpıklıktan kaynaklanıyor ve dağda da bu durumlar yaşanıyor. Adam yıllarca dağda direnmiştir. Basit bir yönetim görevi vardır, ama öldürseniz elini uzatmaz. Örneğin eğitimden hoşlanmıyor. Eğitimsiz insan olur mu, eğitimsiz savaşçı olur mu? Yapılması gereken toplantıdır, planlamadır ve bazı temel taktik hususlara göre eylemdir; ama bu tür kişilikler hiç oraya gelmezler. Ancak köşeye sıkışmış yaratıklar gibi karşı karşıya geldiler mi, müthiş savaşçı kesilirler.
Bu savaş anlayışı doğru değildir. Bu, ilkel isyanların, hatta ilkel kabile ve klanların savaş anlayışıdır. Günümüzün modern veya gelişmiş halk savaşları bunu kaldırmaz. Yıllardır hiç kimse, bu tarz çok ilkeldir, sonuca götürmez demiyor. Yine düşüncesi yoktur. Tam da bu noktada, “Bırak, bizi ölürsek de ölelim” diyor. Ölmeyin, biraz yaşayın, yaşama imkânı var dediğimizde, “Hayır, bırak, biz ölmek istiyoruz” diyorsunuz. Nitekim ölümler hep o “Bırakın, anladığımız gibi yaşayalım, savaşalım ve ölelim” anlayışı sonucu geldi. Öyle yapmayalım diyorum. Biraz daha dayanmazsam hepiniz öyle ölüp gideceksiniz. En iyinizin, en şerefli olanınızın durumu böyledir.
Büyük bir kısmınız da kendi gerçeğinden kaçış halinde olup kendisiyle çelişiyor. Bu biçimde devam ederseniz kaybedeceksiniz. Çünkü az çok direnmişsiniz ve halen de direniyorsunuz. Bunun doğal sonucu olarak direnmeyi bilinçle ve onun vazgeçilmez bir gereği olan yönetim gücünüzle doğru tarzda kavrayın ve yürütün. Bundan çekinmeyin. Eğer şimdiye kadar bunu yapamadıysanız bile bu sizi onursuz kılmamalıdır. Biz yine affediyoruz. Bundan sonra yapın. Bu ayıp değildir. Ben de bu yaştayım, ama her gün çocuklar gibi öğreniyorum. Kutsal işlerimiz konusunda mütevazı olmak gerekir. Her gün yeni şeyler öğrenmek gerekir. Geçmişimizdeki olumsuzlukları onur meselesi yapmayalım. Hepiniz geleceğe bakan iyi öğrenciler olmalısınız.
Politikayı yeni yeni öğreniyorsunuz; bundan gurur duyulur. Burjuvazinin gücü, yönetim işini iyi yürütmesindedir. Bilindiği gibi onlar çalışmazlar, hatta çoğu asalaktır, ama yönetim güçleri müthiştir. Örneğin şu anda ideolojik, askeri, ekonomik ve sosyal yönetim kurumlarını geliştirmişlerdir. Ülkenin yer altı, yer üstü kaynaklarının hepsini ve tüm insanların emeğini sömürme yöntemleri geliştirirler. En baş belası bir konumdalar, ama yine de yönetiyorlar. Çünkü yönetim ustalıkları var ve kendilerine otoriteyi yakıştırmışlardır. Yönetimin ustalıklarını ve beyinlerini kendi ideolojileriyle doldurmasını da bilirler. Size yalanı en doğru diye belletmişlerdir. Size kendi çıkarlarını öz çıkarlarınız diye yutturmuşlardır ve başımızdadırlar.

İlkeler savaşı bir militanın en temel görevidir

Dikkat edin: Bin yıllardır çalışıyoruz, kahroluyoruz, kan ter içindeyiz; ancak açız ve soğuktan donuyoruz. Çünkü yönetim gücü olamıyoruz. Yöneten sınıf haline, ulus haline geldiğimizde, her şeyin çok farklı olduğu görülecektir. Yönetimin büyüklüğü buradadır. Bir sınıf hiç çalışmaz, asalaktır, ama üretilen her şeyi alır. Bir sınıf bütün emeğin sahibidir, ama onun emeğinin karşılığı bir hiçtir. Çünkü yine kendini yönetememektedir. Bunun için burjuvazi kendini müthiş eğitir. Ünlü okulları, üniversiteleri, akademileri, ideologları, filozofları ve siyasetçileri vardır. Bizim ise biricik okulumuz var, ancak ondan bile öğrenmekten kaçınıyorsunuz. Durumu bu halinizle kurtaramazsınız. Sizi bekleyen, düşmanın dolaylı veya direkt yönetimidir. Kendinize böyle yönetimsizliği ve yönetim adı altında çarpıklığı dayatıyorsunuz ki, hepinizin pratiğini gördüm. Yönetimde delilik, yönetimde boşa çıkarıcılık, yönetimde hiçlik ortaya çıkmıştır. Bu tutum düşmana, ‘gel ve egemen ol’ demektir. Bu da objektif düşman ajanlığıdır.

Olup bitenlerden nasıl etkilenmiyorsunuz? Hayretler içinde kalıyorum. Bu durumları nasıl göremiyorsunuz? Örgüt içinde bastırıldığınızı söylüyorsunuz. Ben bunun savaşımını yıllardır yürütüyorum. Sizi kim bastırdı? Doğru yönetememe, merkezileşememe konusunda kim dayatmada bulunuyor? Eğer böyle biri varsa, kim olursa olsun ajandır ve onu yerle bir etmek gerekir. Biz her gün bu talimatı vermiyor muyuz? “Uzlaştım, bastırıldım” diyorsunuz. Bunun kocakarılıktan ne farkı var? Hani militanlık, hani doğru yönetim anlayışı? “Güç yetiremedim, kafayı çalıştıramadım” diyorsanız, o zaman örgüt içinde ne duruyorsunuz? Hani kurallar, hani haklar, yetkiler ve görevler diye sorduğumuzda, bunları da düşünemediğinizi belirtiyorsunuz. O halde avare, boşta kalmış gerillanın zavallısı gibi ne geziyorsunuz? Bunu kendinize nasıl yakıştırıyorsunuz?
“PKK’yi ben böyle tanıyordum, kişilerin şahsında tanıyordum, bana öyle öğrettiler” diyorsunuz. Bunları nereden çıkarıyorsunuz? Bunların hepsi yalan ve kendi kendinizi kandırmadır. Ben size bunları böyle söylüyor muyum? Ben PKK içinde sizin gibi yaşıyor muyum? Her şey açıktır, ancak yine de görmüyor ve anlamak istemiyorsunuz. İnsan gericiliğe sığınır da bu kadar mı sığınır? O zaman sizi ne yapacağız? Kutsal örgüt ilkeleri uğruna savaşmasını bilmezseniz neye yararsınız? Kendinizi bile koruyamıyorsunuz. Bu hoşunuza mı gidiyor? Halbuki ilkeler savaşı bir militanın en temel görevidir. Yetki ve görevler için savaş her şeydir. İlkeleri sonuna kadar koruyamazsak, örgüt elinizden bile bile kayacak, bazı hataların kurbanı olacağız ve kendimizi bile konuşturamayacağız. Bu, onursuzluk, zavallılık ve kendini çaresizliğe terk etmektir.
Gösterdiğiniz pasif direniş, “Neden bu hoşuma gitmeyeni bana dayatıyorlar? Ben de işleri oluruna bırakırım, inceldiği yerden kopsun” biçimindedir. Bu tutum bize daha da zarar verir. Çünkü bu da yanlış bir tavırdır. Örgüt işleri oluruna bırakılmaz, sürekli hesap sormayı ister. Önderlik budur. Bunun görülmesi gerekir. Biz burada her gün neyin savaşını veriyoruz? Örgüt yaşamı, örgüt gerçeği ve bu savaş olmazsa örgüt ayakta durulabilir mi? İdeolojik savaşım, bir yerde bu tuğlaları tutan çimentodur. Kaldı ki, bizim insanımız çürük tuğladır. İki metre önünde bir üfürük savurun, hepsi paldır küldür dökülür. Sizin birlikleriniz bana biraz bunu hatırlatıyor. Bu duvar, çimento olmazsa ayakta durur mu? İdeolojisiz olmak, en sert rüzgârlara karşı duramamaktır. Zaten muazzam saldırılarla karşı karşıya bulunmaktayız. Kaldı ki, örgüt içi savaş böyledir. Örgüt içinde ideolojisiz kalmak, çürük tuğlalardan sağlam duvar olmasını beklemektir. Politikasız olmak, kör olmak demektir. Buna aklınız yatıyor mu?
Politika görme sanatıdır, politika tehlikeyi görmektir; politika örgüt gücüyle yaratılan imkânı görmektir. Politikleşmemek, düşmanı da, imkânı da görmemek demektir. Kör, yılanın üzerinde gezse bir şey fark eder mi? Kör, altın üzerinde gezse bir şey fark eder mi? İşte sizin de yaşadığınız biraz budur. Neden vahim bir biçimde vuruluyorsunuz? Neden altın gibi tarihsel dönemler elinizden kaydı? Bu siyasal körlük nedir? Bu siyasallaşmama dediğiniz durum ne demektir? Halkımız neden politik güç olamadı ve olamadığında neyle karşı karşıya geldi? Halkımız dünyanın en köle halkıdır, elinde hiçbir şeyi yoktur, adı bile yasaktır. Politikasızlıktan ötürü hiçbir şeyine sahip çıkamıyor. Siz halen “Örgüt içinde politik olamadım, politik savaşı veremedim” diyorsunuz. O zaman bizim köle halkımızın gerçeğinden farkınız nedir?

Ben öğrenmek ve öğretmekten bıkmam

Bazı soysuz işbirlikçi ağalar var; onların halk içindeki varlığı neyse, bizim komutanlarımızın -istisnalar kaideyi bozmaz- veya yöneticilerimizin de durumları bunu hatırlatmıyor mu? Etkili olamayan ve kuralı konuşturamayan komutan, yönetim ve merkez kimdir? Safları tehlikeye açık tutan, hatta dolaylı işbirliği yapan veya kaçan kimdir? Tabii toplumdaki haindir, ağadır, düşmanın ta kendisidir. Örgüt içinde politik olamamanın, ideolojik olamamanın düşmanla direkt veya dolaylı ilişkisi böyledir. Siz istediğiniz kadar “Ben gözümü kapattım, ben fazla düşünme gereğini duymuyorum” deyin. Ama gerçek gerçektir, gerçek affetmez.
Şunu demeye getiriyorum: Bu anlamsız türden ideolojik-politik gelişmeye, özellikle bu yanlış merkezileşmeye dur diyeceksiniz. Yönetim kadrosu olma, bunun önünü açma konusunda gösterdiğiniz direnci bırakacaksınız. En azından parti politikamıza cevap verecek kadar bir ideolojik güç ve yönetim gücü olmayı bilmelisiniz. Bunun için yoğunlaşın, bunun için kendinizi savaştırın. Geri olmak ayıp değildir; benim ayıpladığım husus kendinizi yetiştirememenizdir. Ben hepinizden daha geriydim, ama kendimi bir yetiştirme tarzım var ve gerçekten çok hassastır.
Size bir günde, bir çırpıda büyük yönetici olun demiyoruz. Zamanı boşa harcamayın, yani zaman ve imkânlarla oynamayın. Ben halen günlük olarak her kişiden bir şey öğreniyorum. Hele bazı tecrübeli siyasilerle karşı karşıya geldiğimde mutlaka bir şeyler öğrenirim. Dikkat edilirse, bu konuda çok iyi bir öğrenciyim. Bütün öğretmenlerimin büyük saygısını kazanmasını bilen bir kişiyim. Onlar benim iyi bir öğrenci olduğumu çok iyi bilirler. Ben bununla size sadece okul öğrenciliğimi hatırlatmıyorum. Politik mücadele konusunda da çok iyi, hem de olağanüstü bir öğrenciyim. Bu dünyada bana saygı gösterilmesi, benim iyi bir öğrenci olmamla da bağlantılıdır. Onları etkilememin nedeni, ne dediklerini anlamamdan dolayıdır. Fakat aynı zamanda öğretirim de. Nitekim dünyaya nasıl öğrettiğimiz görülmektedir.
Bunları öğrenmek önemlidir, insan ancak bunlarla kazanabilir. Ben öğrenmek ve öğretmekten bıkmam. Öğrenirim, öğretirim. Sizin de öğrenecek, öğretecek çok şeyiniz var. Neden bundan kaçınacaksınız? Komutan değil misiniz? Öyle çok menfaatçi de değilsiniz, aslında düşkünlüğünüz de fazla yoktur. Ama özellikle bazı hassas yönetim ve kurallar konusunda kendinizi doğru değerlendiremiyor, fazla işletemiyor, savaştıramıyorsunuz. Bu konularda kendinizi muazzam bir bilinçsizliğe terk etmişsiniz ve bazı geri alışkanlıklarınız var. Sırf ahbap çavuşlarınızla bozuşmamak için birçok temel ilkeyi gözden çıkarıyorsunuz. Birileri ile samimiyetinizin bozulmaması için neredeyse partiyi elden kaçırıyorsunuz. Bunlar eski toplumsal geriliklerdir ve bizi de hiçbir yere götürmez. Oysa çatır çatır ilke savaşımını, kural savaşımını vermeliyiz. Ben tüm gücümü örgüt içinde de savaşma cesaretini göstermekten alıyorum. Eğer bu işi ihmal etseydim, PKK çoktan diğer örgütler gibi olur veya onlardan daha kötü bir duruma düşerdi. Örgüt savaşımını yaman yürütmem şu anda güçlü olmamın en temel nedenidir. Siz biraz yardımcı olsaydınız, örgüt içi savaşımı, ilkeler savaşımını, kurallar savaşımını biraz verseydiniz, zafere ulaşmış olurduk.
Tüzük esasları var, tüzüklerde en çok dört beş tane temel kural var. Aslında sorun tüzük esaslarını bilmek değildir, sorun onları işletmektir. Tüzük esaslarının yarısını bile işletseydiniz, şu anda işler çok farklı olurdu. Parti programı var; mücadelenin program temelinde yürütülmesine biraz dikkat etseydiniz, programı dayatsaydınız, işler farklı olurdu. Çünkü programı dahi alt üst eden yaklaşımlarınız var. Yine partinin siyaseti var, partinin temel taktikleri var; bu konularda hassas olsaydınız, durumlar çok farklı olurdu. Bütün bunlar ideolojik-politik yetkinleşmeye, Önderlik gücünü doğru temsil etmeye girer; bu da devrimci yaşamın özlü bir ifadesidir, devrimci yaşamın, dolayısıyla savaşımın başarı yoludur.

Merkezileşme görevlerine gereken ağırlığı vermeden PKKlileşemeyiz

Sağlam bir merkezileşme konusunda tüm parti militanlarının görevlere nasıl yaklaşması gerektiğini vurgularken, her düzeyde doğru bir parti yönetimi haline gelmek, özellikle orduda ve yaşamın diğer alanlarında -cephede, kültürde, ekonomide sağlam yönetim öğeleri haline gelmek için yaklaşımları doğru geliştirmek gerekir. İşler çoktur, ancak partililere baktığımda, sanki fazla işleri yokmuş gibi kendi kendilerini daralttıklarını, iddiasız ve kendiliğinden bir savaşçılıkla sonuç alabileceklermiş gibi bir havada seyrettiklerini görüyorum. Bu tutumu bırakacaksınız. Merkezileşme görevlerine gereken ağırlığı vermeden PKKlileşemeyiz. Alttan zorlayarak -üstten ben de zorluyorum- merkez, merkez olmasını bilecektir. Yıllarca da sürse, bu gerçekleşmeden hiç kimse sağlam bir PKK başarısını beklemesin. Yine PKK kadrosu, yönetim gücü olmasını bilecektir. Her PKK kadrosu, hatta üyesi kendine göre bir görev içinde yönetim gücü olmayı bilmedi mi, bunun sağlam bir PKKlilik olmadığını bilecektir. Kabul edilebilir sağlam bir PKKlilik, her düzeyde verilen görev neyse, o konuda gerekeni hakkıyla yerine getirecek bir temsili, bir yönetim gücü olmayı sonuna kadar sağlayabilmektir. PKKlileşmeyi bir bütün olarak böyle anlamalıyız. PKK’yi bazı yönleriyle değil, bütün yönleriyle; bazı görevlere yaklaşımıyla değil, bütün görevlere cevap veren bir merkez yaklaşımıyla ele almalıyız.

Tarihe böyle hakkıyla damgasını vuran bir kişiliğiniz olsun

PKK merkezi, savaş sorunlarından ekonomik sorunlara, diplomatik sorunlardan kültür ve barış sorunlarına kadar her soruna anlam veren, bir değerlendirme gücü olan, karar gücü olan, denetim gücü olan bir kurumdur. Yine hayatın çok karmaşık olan sorunlarının -ki, bir ulusu yeniden yaratıyoruz, bir toplumu tepeden tırnağa yeniden kuruyoruz- önümüze serdiği bütün görevlere cevap verecek kadar güçlü bir PKK kadrosu, ideolojik, siyasal ve örgütsel gücünü geliştirmiş ve yoğunlaşmış bir militan düzey gereklidir. Bu düzeyi yakalamadan, hiç kimse PKK içinde sağlam bir militanlıktan bahsetmemelidir.
Önderlik de tamamen bu konumdadır. Hemen şunu da ekleyeyim ki, yerine getirilemeyen merkez ve kadro yönetim görevleri benim önderlik olayına olağanüstü yüklenmemi de beraberinde getiriyor. Yani şu anda ben hem PKK’nin fiili resmi önderliğini, hem de merkezin görevini yürütüyorum. Yine binlerce kadronun görevini bizzat yerine getiriyorum. Bunu anlayacaksınız. Yani sizinki sıradan bir köylü kurnazlığıdır. Kendinizi ezip büzerek görevi Önderliğe yıkıyorsunuz. Merkezimiz her türlü tarihsel işlere omuz silkerek kendi işini benim üzerime atıyor. Bunlar yoldaşlıkla bağdaşan tutumlar olamaz. Kaldı ki, benim kendime verdiğim söz var. Elbette bu halka karşı tarihin bu döneminde tüm merkezin de, hatta tüm PKK’nin de görevini üstlenebilirim. Nitekim baştan beri de yürütüyorum. Ama insan sizin de bir rolünüz olsun istiyor. Tarihe böyle hakkıyla damgasını vuran bir kişiliğiniz olsun. “Ben de bir katkı sahibiyim, ben de hayırlı işleri yüksek bir sorumlulukla yapabilirim” diyebilmelisiniz. Bundan niye kaçınıyorsunuz?
Güzel işe güzel diyelim, sağlam işe sağlam diyelim. Böyle işlerin sizden istenmesi neden zorunuza gitsin, bana neden darılasınız? Siz görev adamısınız, zaten hayatınızı ortaya koymuşsunuz. Neden bunun en sağlam yolunu denemiyorsunuz? Neden bu konuda her türlü saptırmaya geçit veriyorsunuz? Bunlar size şeref kazandırıyor mu? Hatta size saygıdeğer bir yaşam imkânı veriyor mu? Hayır, sizi mahkûm ediyor, sizi zora sokuyor. Dolayısıyla bu anlamsızlığı, size yakışmayan bu durumu terk etmelisiniz. Hem de bahane göstermeksizin, şu veya bu özelliğim, şu veya bu alışkanlığım demeksizin bunu terk edin. Size yakışmayan, bu durumdur. Çünkü az çok bir dayanma gücünüz var; üstün bir fedakârlık ve cesaret gücünüz var. Buna saygılı olun. Bunun gereklerini doğru bir parti içi savaşım ve onun yönetim gücüyle yerine getirin. En anlamlısı da, onu hızla ordu saflarında -çok göreviniz var, bunların hepsine talip olarak- kanıtlamaya çalışın. Bunda siz büyüklük kazanırsınız. Gerçek kişiliğinizi bu temelde bulursunuz. Büyük bir susamışlıkla buna hücum edin. Çünkü birikiminiz buna el verebilir. Yeter ki, şimdiye kadar kendi kendinize takındığınız örgüt içi sorumsuzluğu, temel kurallar ve taktik hususlardaki yetmezlikleri, -buna yetmezlik de demeyelim- anlamsızlıkları ve çarpıklıkları yaşatmayın. Bunu yaparsanız, bu çabalarınızla daha güçlü bir biçimde verimli bir duruma gelebilirsiniz.
Enerjinizi doğru kullanmayı bilmiyorsunuz. Bunun düzeltilmesi gerekir. Belirttiklerim, size daha fazla yük vurdurtmak için değildir, tam tersine sizin yükünüzü hafifletmek içindir. Yaşamı daha da çekici kılmaya, harcadığınız çabanın ürünlerini daha fazla almayı imkân dahiline sokmaya çalışıyorum. Bu kadar büyük direnmenizin sonucu olarak üstün başarılarınızın gelişmesi için, kendinize bu kadar kötülük yapmaya, kendinizi bu kadar boşa çıkarmaya hakkınız olmadığı için bunları büyük özenle vurguluyorum. İnsan kendi kendine bu kadar zarar vermemeli, kendini bu kadar anlamsız kılmamalıdır. Çünkü yaşadığınız yaşam ve yürüttüğünüz savaş önemlidir. Onu böyle amaçsız ve verimsiz kılmanız, kendinize en büyük kötülüğü yapmanız demektir.
Bu belirttiklerimi mutlaka anlamalısınız. Sadece anlama değil, ne pahasına olursa olsun, engeller –ben de dahil-nereden gelirse gelsin, gereklerini ­yerine getirmelisiniz. Bu engellere karşı bu esas doğrultusunda belirginleşmiş ve başarısı da kanıtlamış doğrulara sarılmalısınız. Bu savaşı bu temelde geliştirebilir ve bu anlamsızlıklardan kurtarabiliriz. Kurtardıkça da daha fazla başarılı oluruz. Başarı yoluna giren bir parti militanlığı zaferi kazanır.

RÊBER APO
23 Ocak 1996

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir