Enternasyonalist

Faşizme karşı CHE ruhuyla enternasyonalist duruş

Dünyamız yavaş ama adım adım sağa doğru kayıyor. Sağ-muhafazakârların iktidara doğru bir dalga biçiminde yürümeleri, elbette tesadüf değildir. Tarihi irdelediğimizde görürüz ki sağ dalga genel olarak sistemsel buhranların, bunalımların süreçlerine denk gelmektedir. Sistemsel krize bir cevap olarak, hoşnutsuzluk ciddi bir hal alır. Adeta devenin, “niçin belin eğridir” sorusuna, “nerem düzgündür ki” verdiği cevap misali sistem her şeyiyle eğridir ve sallanır. Buhran kimi zaman öyle derin yaşanır ki, sistemi bile zorlayacak düzeye çıkar. İşte sistemi bile tehdit edecek bu duruma karşı, liberal güçler halklara köklü umutsuzluklar pompalayarak, kurtuluşun sadece ve sadece sağ-muhafazakâr güçlerin eliyle olacağına toplumları inandırmaya çalışırlar. Bir önlem olarak; bilinen, bildik milliyetçi, dinci, cinsiyetçi söylemlerle yani halkların duygularına hamaset siyasetiyle hitap ederek toplumları sağın kurtarıcı olacağına inandırmaya çalışırlar.

Nitekim hem tarih hem de şimdi içerisinde geçtiğimiz an’da görüyoruz ki, duyguları manipüle etme propagandaları etkili olmuşlardır ve halen de olmaktadırlar. Ancak bir durum var ki, onu sistem sahipleri çok güçlü bir şekilde gizli tutmasını iyi bilmektedirler. O da, sağcı iktidarları bilinçli bir şekilde sistemin sahiplerinin iktidara taşıdıklarıdır. Sistem çökerse doğası gereği ilk önce çok şeyleri olanlar kaybederek çökeceklerdir. Sistem çökerse doğası gereği başka alternatifler gelişecektir. En etkili alternatifin ise her zaman iktidarın büyük saldırı ve yönelimlerle eritmeye, yok etmeye çalıştığı doğal toplumsal güçler gelmektedir. Yani toplumcuların böyle ortamlarda her zaman gelişme imkanları vardır. Toplumculuğun sosyalizm olduğunu düşündüğümüzde, maddi değerlerin tüm insanlığa eşitçe, ortakça, komünce dağıtılarak yeni bir yaşam modelinin-paradigmasının büyük ahlaki ve politik değerleriyle galebe çalmasının ihtimali her zamanlardan daha fazla artarak hayat bulacağından, sağ muhafazakâr güçleri geliştirirler. Hatta birçok yerde yaşandığı gibi kimi zaman bu sağcılık bile yeterli görülmeyerek Hitler gibi, Mussolini gibi Franco gibi faşist diktatörlerin önü açılarak, faşizm egemen kılınarak güya ekonomik çıkarlarını sağlama almaya çalışmışlıklarını bize tarih söylemektedir.
Evet, şimdi de benzer bir durumu tüm dünyada yaşatmak istiyorlar. Sağcılık hatta birçok yerde görüldüğü gibi dikta rejimler adım adım gelişiyor. Buna en iyi örnek Erdoğan ismindeki ruh hastası megaloman kişiliktir. Tüm yetkileri aynen Hitler gibi tek tek eline alarak; “Tek Führer, Tek Halk” durumunu yaratarak, halkları bir kıyımdan geçirme planına doğru gitmektedir.
Şimdi durum bu iken, sağcılığı ve sağın faşizme kayan yönünü durdurmak herkesin görevi değil midir?

Herkesin, ama herkesin bir şekilde bu faşizme karşı durması gerekmez mi?

Sağcılık ya da faşizan hastalık küresel olduğu için o zaman küresel çapta bir karşı koyuşu örgütlemek, bu dönemin en önemli görevi olması doğası gereğidir. Sağcı-faşist küreselliğe karşı o zaman yapılması gerekli olan en önemli görev sol-sosyalist bir enternasyonal cepheye, bir de kendisini dünyalı görüpte diktacılardan rahatsız olan herkesi bu cepheye alarak, gerçekten de enternasyonal demokratik bloku oluşturma zamanıdır deyip, bir avuç sistem sahibi dışındaki herkesi buna dahil ederek mücadele etmemizdir.

Enternasyonalizm derken doğası gereği aklımıza ilk Che geliyor. Kemal Pir ve Haki Karerler geliyor.

Che’nin: “Ölümüne olan bu mücadelede hiçbir sınır yoktur. Dünyanın hiçbir yerinde meydana gelen olaylara kayıtsız kalamayız. Bir ülkenin emperyalizme karşı zaferi bizim zaferimizdir, aynı şekilde yenilgisi de bizim yenilgimizdir…” sözleri halen kulaklarımızda yankılanıyor. Daha sert ve dolgun olarak ise: “Tüm eylemimiz emperyalizme karşı bir savaş narasıdır ve insanlığın en büyük düşmanı Kuzey Amerika Birleşik Devletleri’ne karşı, halkların birliğine bağlıdır. Sloganlarımız, kulaktan kulağa yayılacaksa, silahlarımızı kavramak için başka eller uzanacaksa, başka insanlar mitralyöz sesleri ve yeni savaş naraları arasında cenazelerimize ağıt yakacaksa, ölüm hoş geldi, sefa geldi” sözleri ise halen canlı yaşamaktadır.

Ya: “Dünyanın başka ülkeleri benim mütevazi çabalarımın yardımını istiyor” sözlerine ne denilecektir?

Yine; “Devrimin önemli olduğunu ve bizlerin yalnız başımıza hiçbir değerimizin olmadığı hatırda tutun. Her şeyden önce de dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir kişiye karşı yapılan herhangi bir haksızlığı daima yüreğinizin en derin yerinde hissedebilin. Bu, bir devrimcinin en güzel niteliğidir” sözlerine ne diyeceğiz?

Kemal Pir yoldaşın: “Türk halkının kurtuluşu Kürt halkının kurtuluşundan geçer” sözleri ise enternasyonalist düşüncenin bir manifestosu gibi değil midir?
Dahası, dünyamız karanlık günlere doğru dörtnalla götürülmek istenirken, dünyanın hepimize ait olduğunun bilinciyle, dünyamızı karanlıkların ellerinde alarak, güzel ve iyi günlere götürmek, herkesin ama herkesin görevi ise, o zaman, zamanın toplumcuları başta olmak üzere tüm demokrat bireyleri, hareketleri, güçleri enternasyonal bir cephede bir araya getirme zamanı deyip, şimdi Avrupa’da bir yürüyüş biçiminde Kürt Halk Önderliği’nin özgürlüğü için örgütlenen eylemliliği süreklileştirerek, devasa enternasyonalist bir cepheyi oluşturulması umuduyla…

Hayri Engin

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir